Türkan bebeğin hikayesi BALKAN GÜNDEMİ

Türkan bebeğin hikayesi

Türkan bebeğin hikayesi

Bulgaristan da zorunlu göçe Karşı Türklerin mücadelesinde 18 aylık bebek annesi Fatma Küçük'ün kucağında kurşunla vurularak şehit olmuştu.

Yurt Dışı Başkanlığı ve Kocaeli Balkan Göçmenleri Derneğinin düzenledikleri 30.yıl anma programında Türkan Bebebenin annesi ve abiside katıldı. Prorgramı izleyen Balkan Türkleri Konfederasyonu Basından Sorumlu Genel Başkan Yardıcısı Erol Ulu, Türhan bebeğinin annesi ile anma programında karşılaştı. Ulu, "5 yıldır düzenli olarak mezarına ve anıtındaki yapılan anma törenlerine Edirne'de ve Bulgaristanda katılıyorum. Her yıl aynı üzüntüyü yaşıyorum.  Bulgaristan da zorunlu göçe karşı Türklerin mücadelesinde 18 aylık bebek annesi Fatma Küçük'ün  kucağında kurşunla vurularak şehit olmuştu. 18 aylık şehit olan Türkanın annesinin ellerinden öpüyorum. Bugün Bulgaristan'da ve Türkiyede yaşıyanlar Küçük Türkan'ın ve diğer büyüklerinin sayesinde yaşıyor bunlarıda unutmasınlar.." diyerek düşüncelerini dile getirdi. İşte bir yürek sızısı olan Türkan bebeğin hikayesi..

 

Katledildiği vakit 18 aylıktı henüz. Ne Türklük biliyordu, ne Bulgarlık.. Ne milletten anlıyordu, ne milliyetçilikten… Ne vatanseverlik duygusundan tatmıştı, ne de ihanet etmişti... Kendisi kadar küçücüktü dünyası… Doğduğu dağın havası, suyu, bağrı yanık annesinin gözyaşları gibi temizdi…
Evet, adını biliyordu. Türkan deyince, hemen kulak veriyor, şakıyarak pıtıl pıtıl çağırına varıyor, boynuna sarılıyordu. Ninesi Kerime bacının da anlattığı gibi, pek de canlıydı hani. Emeklemeden yürümüş, kekelemeden anne, baba demişti.

Televizyondan, radyodan, annesinden veya Turhan ağabeyinden bir melodi duymasın, hemen ellerini kaldırıp oynamaya başlıyordu. Süt gibi beyaz, tombul bir yüzü vardı. Henüz bitmiş saçları  sarıcaydı.

Gözleri, annesininkilere çekmişti, çakır ve pır pır. Sağ olsaydı hani, on sekizinde akıllı ve güzel olacaktı şimdi. Belki bir işletmenin öncüsü. Belki bir üniversitenin alacası olurdu. Maalesef, on sekizinci ayı bile tamamlamamıştı!...

Ebeveynleri, protesto yürüyüşüne hazırlanıyorlardı. Türkan kıpırdamalarından işi anladı ve vardı annesini şalvarından yakaladı.

-Bunu ne yapacağız? diye sordu Fatma eşine. Baksana nasıl sarıldı bana. Kalacağı bile yok!..
 
-Götüreceğiz tabii, dedi Feyzullah da. Zaten bırakmayız ki, ihtiyarlarda geliyorlar bizimle. Mahallede kimse kalmıyor.

Fatma, gitti dolaptan yün bir giysi aldı, acele sırtını giydirip kızını sırtladı.

Kapıda amcasıyla karşılaştılar.

-Nereye kızım, diyerek sordu amcası minik yeğenini okşayarak. Nereye götürüyorlar seni ?

-Kızı botuş, diye yanıtladı küçük Türkan kendi dilince.

Evet, "Kırmızı botuş alacağız sana" demişti ona annesi. Mahalleden indiler, Kayloba’lılara katıldılar. Türkan’ı kah annesi taşıyordu kah babası. Mogilane'ye yaklaşınca, ırkçılar belki çocuk ve kadın isyancılara dokunmazlar ümidi ile anasının sırtında kaldı. Kayloba'lılar, Mogilane ve Kitna halkını gergin bir durumda buldular.

Bir yandan isyancılar birleşmeye, diğer yandan da milis ve iç müdahale askerleri, onların bu özenini engellemeye çalışıyorlardı. Çarpışma başladı, iki taraf bir birine girdi. Asker ve milis, eli boş insanları gaddarca dövüyordu. Türkanın babası Feyzullah, duramadı, soydaşlarının yardımına koştu, ama bir gurup asker ve milis onun üzerine de atılarak cop, tekme ve yumrukla vurmaya başladılar. Bunu gören eşi Fatma, küçük Türkan sırtında "Bırakın kocamı katiller, biz Türküz, bize dokunmayın!"diyerek hemen sıçradı ve eşini kurtarmak üzere ileri atladı. Ve silahlar takırdadı, birden bire bir kaç kişi yere yuvarlandı. Fatma, hala ne olduğunu anlayamamış, eşini savunmaya çalışırken yandan biri:

- Kan, kan akıyor Fatma abla! diye bağırdı biri. Sizden akıyor. Fatma, panik bir şekilde bakındı, onda bir şey yoktu, hemen sırtından küçük kızını kucağına aldı ve ne görsün! Katil, kurşunlarını onun omuzu üzerinden sırtındaki küçük kızının taa alnına rastlamıştı, üstü başı kan içindeydi...
 
Zulüm döneminde çekilen tüm acıların sembolü olan minik şehidimiz Türkan, "Türkan çeşmesi" anıtında yatıyor ve artık anılarımızda büyüyor.